Sırça Fanus (İngilizce: The Bell Jar), ABD'li şair ve yazar Sylvia Plath'in Ocak 1963'te Victoria Lucas takma adıyla yayımlanmış tek romanıdır. Plath'ın intiharından sonra gerçek ismiyle yayımlanmış ve büyük ilgiyle karşılanmıştır.
Sırça Fanus (İngilizce: The Bell Jar), ABD'li şair ve yazar Sylvia Plath'in Ocak 1963'te Victoria Lucas takma adıyla yayımlanmış tek romanıdır. Plath'ın intiharından sonra gerçek ismiyle yayımlanmış ve büyük ilgiyle karşılanmıştır.
Tanımadan onu anlatmaya başlamıştım aslında. Sonradan ilerledi ve onun o kasvetli trajedisini onu tanımaksızın sahiplenmiştim. İsmini ilk gördüğümde not almış daha sonra hayatını incelemeye başlamış ve Sırça Fanus'u; şiir gibi akıp giden hayatını az buçuk kavramak için okumak istemiştim. İki sene geçti, baskısı tükenmiş kitabına ulaşmaya çalışalı, sahaf festivalleri, fuarlar işe yaramadı araya nadirkitap girdi ve Bursa'daki bir sahaftan getirttiğim sayfaları nemlenmiş kitabıyla tanışıklığımı ilerlettim.
Tanımadan önce sevmiştim
Kafamın içinde yarattım seni galiba
demek istiyorum Sylvia için, ozanların en zarifine hayranlığım (belki de platonik aşkım) sürüp giderken onu her defasında böyle anacağım. O kendi sırça fanusundaki boğuntu hücresinde solmuş çiçekleri toplarken elli yıl sonra aynı sırça fanusta görkemli bir kımıldanma arıyorum bende. O sırça fanus ki saya saya nefes aldırıyor insana ve süresi uzayıp duruyor tik takların.
Oto-biyografik roman diye anılıyor Sırça Fanus. Bu şekilde düşünüldüğünde anlamı derinleşiyor ve onun gençliğinin psikolojik gelgitlerine şahit oluyorsunuz. Ölüme adanmış yaşamı kitapta yine bir çift ölümü anarak başlıyor Sylvia. "Rosenberg'lerin" o idamıyla açılıyor sayfalar.
Esther ismiyle üniversite öğrencisi bir kızın gölgesine sığınan Sylvia ilk sayfalarda beni şaşırtırken (gerek edebi gerek kurgu açısından) daha sonra Esther'in geleceğe dair kararsız eylemleri, başarısızlıkla sonuçlanan planları, saatleri aşan uykusuzluk problemi ve hepsinin oluşturduğu karmaşık bir düğümle gerçekleşen bunalımıyla sayfalar elinize alışıyor. Esther psikolojik tedavi görmeye başladıkça amansızca gömülüyorsunuz sayfalara. O lanet psikologlara sövüyor, bu dünya da mutsuz olmanın 'delilik' adı altında tespit edilmesinin huzursuzluğunu yaşıyorsunuz. Esther'e uygulanan elektro şoklarla yüreğiniz sıkışıyor, tepesinde iyice daralan gökyüzüne yabancılaşmasına şahit olurken dört duvarla kaplı soğuk klinik odalarında sağlıklı bir akıl yaratma amacına şaşırıyorsunuz. Esther'in tanrıyla oynayabileceği tek kumar olan "intiharı" zorla elinden aldıklarını görürken tekrar tiksiniyorsunuz totaliter yaşamdan, kurumlardan, ailenin ve arkadaşların beklentilerinden. Hayır aslında, o kadar da intihara meyilli değil Esther, sadece yaşayacak kadar hayat dolu değil.
Kitap Esther'in sözde tekrar topluma kazandırılmasıyla (muğlakta bırakmış Sylvia) sonuçlanırken sefil aklımla Sylvia Plath'e odaklanıyorum. Wikipedia bilgileriyle yaşamına ışık tutmak istemiyorum ben, sadece onun hissettiklerini merak edip tekrar tekrar sayfaları incelediğimde onunla yaşamayı özlüyorum.
O kadar güzel anlatmış ki geçtiğimiz yıl yaşadığım uykusuz günlerime atıfta bulunurcasına; "Dünyadaki en güzel şey gölge olmalıydı. Gölgenin milyonlarca kımıldayan şekli ve çıkmaz sokakları..."
Ve yine gelecek planlarıma atıfta bulunurcasına sanki kaçamayacağım şeyi vurgulamış şurada da; "Çünkü nerede olursam olayım -bir gemi güvertesinde, Paris'de bir sokak kahvesinde ya da Bangkok'da- hep aynı sırça fanusun altında kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım."
Şiirlerinin bir kısmını okudum, kitaplarını da edinmeye çalışacağım. Geçtiğimiz yıllarda hayatını anlatan bir Sylvia adlı filmi izledim; saçmalıktı.
Sonuç olarak tanımak isteyeceğim tek kadın;
Tanımadan önce sevmiştim
Kafamın içinde yarattım seni galiba
Sylvia'nın dünyasına ucundan da olsa göz atabilmek müthişti.
Kurguda bazı kopukluklar var gibi. Yine de güzel, akıcı bir roman.
Hayatımın kitabı... Sylvia'yı tanıdığım günden beri ruh ikizim diye anlattığım kadının kaleminden dökülen satırları okumak muazzamdı!
Yazarın kendi hayatını anlatmasının yanısıra, kitap yayınlandıktan 1 ay sonra ölmesi daha da çok insanın ilgisini çekiyor. Okurken insanın aklına devamlı gelen soru bu oluyor : Acaba neden kendini öldürdü ? Neden? Bu kadar başarılı bir insan , çocuğu ve eşi olmasına karşın nasıl buna cesaret edebildi ? bu ve buna dayanan sorularla okuduğum bir kitaptı. Her şey düşündüğümüz gibi olmak zorunda değil maalesef. Bazıları hayatın üstüne gider , bazılarına da artık fazla gelir her şey.
Gerçekten çok iyi bir kitaptı. Esther gibi düşündüm kitabı okurken. Hatta Esther oldum. Karamsarlığı, intihar düşünceleri, deliliği... Çok tanıdıktı. Benim içimde gizlenmiş asıl düşüncelerimi yansıtmıştı. Ya da açığa çıkan düşüncelerimi doğrular nitelikteydi.
Kitabı okurken en güzel şey de Sylvia'yı da görmemiz. Yaşanılan olayların hepsini belki de Sylvia yaşamamıştır ama düşünceleri kesinlikle başka olaylarda yaşanmıştır.
Esther olmak istedim. Herkes okuduğu kitapta mutlu sonla biten ya da rahat bir yaşam süren karakter olmak isterken ben Esther olmak istedim. Delilerle iç içe yaşamak, doktorları kandırmak istedim. Bunu ciddi olarak düşünüyorum da.
Sylvia kesinlikle benim favori yazarım.
kitap sade ve hoştu. Ancak kesinlikle bu şekilde bitmemeliydi. Devamı nerede, sayfalar eksik mi acaba diye düşündürüyor. Ama ne yazık ki öyle değil. Bunun dışında güzel bir psikolojik roman diyebiliriz.
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2010/07/sylvia-plath-sirca-fanus.html
http://moonlightcat13.blogspot.com/2016/03/srca-fanus-sylvia-plath-eskiden.html
Detaylar öyle güzel işlenmiş ki okurken romanı yaşıyormuş gibi hissettim. Çok kaliteliydi.