Okurken konuya konsantre olmakta zorlandım.Ama Doktor Hamza'nın tatlı kıbbesine yazdığı mektuplar kesinlikle okunmaya değer.
Okuduğum ilk Ece Temelkuran kitabı. Ortadoğu meraklıları, tarihi, siyaseti ve o coğrafyayı harıka bir kurgu ile sunan bu romanı kesinlikle tavsiye ederim.
Beyrut'u çok merak ettirmiştir ve görme isteği uyandırmıştır şiddetli bir biçimde.
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan.
Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için... Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi...
Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi.
Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Orta doğulu'sun
Bir muz seslerini unutmam artık,bir de kadında zamanın farklı aktığını,zalim bir hızla..Tıpkı Beyrut'ta olduğu gibi.
Temelkuran bu kitabıyla bizi savaşın arka yüzüne götürüyor.Savaşın asıl yüzüne.Görünmeyen ama görünmesi gereken yüzüne..Hem batıdan hem doğudan hikayelerle nerede bulunduğumuzu gösteriyor.Ve nasıl da duyarsız olduğumuzu hissettiyor.
Cümleler hem anlaşılır hem dolu dolu.Hiçbir kelime havada kalmıyor.Ve kitabın sonunda anlıyoruz ki hepimiz Beyrut'tan bir parçayız.Özellikle biz kadınlar..
Kitabın ilk bölümü olağanüstü, örneğin o bunak ihtiyarın evden çıkıp sokakta kayboluşu, ya da o mülteci kampından yazılmış mektuplar enfes. Harika! Edebi bir lezzet!
Ama o ikinci bölüm yok mu, sanki bir başka yazar yazmış orayı. O güzel öykü sonuçta havada kalmış, bir yere ulaşamamış gibi duruyor, üstelik o edebi zevk de uçup gidiyor.
Sonuçta ilk bölümün hatırına okunması gerekir, belki ikinci bölümü benden daha iyi anlayıp keyfini çıkartanlar olacaktır.
daha ilk sayfalarından okuyucusuna hiç akıldan çıkmayacak aforizmalar armağan eden romandır.
şatila kampının doktoru hamza, kızı filipina'ya bir mektubunda şöyle der:
"bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. aşk diye buna denir: bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. ben annende öyle bir kapı, öyle bir ev gördüm."
Sıkıcı ve vasat. Yarım bırakmamak için bitirdiğim kitaplardan birisi. Kitapta sürekli bir karmaşıklık, karışıklık var.
Okuyup unuttuğum kitaplardan biridir. Okumamda kısa sürmüştü. Sürükleyici değildi. Kitaptan aklıma kalanlar muz ağaçlarından nasıl ses çıktığı ve Jetawi yokuşu.. Diğer tüm hikaye aklımdan uçmuş gitmiş..
Kitaba başlamadan önce anlamsız gelen kitap başlığı anlatılan hikayeyle çok güzel bir anlam kazanıyor. Arap baharı hakkında pek fikir sahibi olmayanlar için olayların özünden gelen bakış açılarıyla fark ettirmeden bilgi de verilmiş. Kitabın tek olumsuz yönü yazarın hala kafasının karışık olması. (bkz. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır) Ece Temelkuran'ın romanlarını toparlayamama gibi bir sorunu var. Birden kendinizi kaybedip şuan ne okuyorum diyorsunuz çünkü yazı tarzında da geçişler yapıyor. Bir ara Virginia Woolf esintisi varken bir bakmışsınız Afili Filinta sertliğinde ve cambazlığında yazılmış satırlar. Yine de keyifli okumak.
35 gün sürer mi bir kitap. Sırf Ece yani yarım bırakılmaz düşüncesiyle kendimi sıka sıka, zorlaya zorlaya okudum ve anladım ki Orta Doğu bana uzak.
Ece Temelkuran' dan bir " romanımsı " denemesi, okurken, belgesel mi, araştırma-inceleme mi, gezi yazısı mı, politik bir bakış mı, roman mı sahiden ne olduğunu tam anlayamadığım garip bir "romanımsı" dır benim için.
Elbette bir eseri okurken illa da kategorize etmek gerekmiyor ancak bu her şeyden bir parça yapayım derken özünde hiç bir şey yapılamamış, olay örgüsü karmaşık hale getireyim derken sahiden sadece karmaşık hale getirilmiş, yer yer içimi bayan bir "romanımsı " ydı benim için..