Beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. Adları da var. Ama onlar birer heykel. Çağırınca gelmiyorlar artık. Cennetin kapısını bekliyorlar. Karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki, paslı demirin bile ak sakalı var. Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. Havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. Beyaz ağzı etimizle dolu. Bu yüzden sessiz bir ayaz var. Saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. Gazete kâğıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz.
Cennetten kovulmayı. Bembeyazız. Soğuk. Donmak. Çözülmek. Tekrar donmak.
Daha fazla hiçbir şeye gerek yok. Fiilleri çekmeye bile. Herkes kalsın yerinde. Bıraksınlar, yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. Yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. Aksın içlerine hayatımın zehri. Yirmi adet mermi. Muhteşem! Hepinizi geberteceğim! Ama hepinizi!
Beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. Adları da var. Ama onlar birer heykel. Çağırınca gelmiyorlar artık. Cennetin kapısını bekliyorlar. Karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki, paslı demirin bile ak sakalı var. Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. Havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. Beyaz ağzı etimizle dolu. Bu yüzden sessiz bir ayaz var. Saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. Gazete kâğıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz.
Cennetten kovulmayı. Bembeyazız. Soğuk. Donmak. Çözülmek. Tekrar donmak.
Daha fazla hiçbir şeye gerek yok. Fiilleri çekmeye bile. Herkes kalsın yerinde. Bıraksınlar, yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. Yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. Aksın içlerine hayatımın zehri. Yirmi adet mermi. Muhteşem! Hepinizi geberteceğim! Ama hepinizi!
Yazarın beni etkileyen yönü diğer yazarlarda pek sık rastlamadığım kelime oyunları ve edebi cümleler. Bazen öyle yer de öyle cümleler kullanmış ki 3-4 kere o paragrafı tekrar okuyorum o kadar hoş cümleler barındırıyor yani. Tamam belki herkesin sevebileceği bir konuda yazıldığını söylemek güç lakin kitap kendinden bekleneni verebiliyor.
"Zorunlu askerlik hizmeti, emek, zaman ve kaynak israfıdır. Erlik, derhal bir meslek statüsü kazanmalı ve profesyonel ordunun bir parçası haline gelmelidir. Her üç ayda bir toplanan yüz binlerce genci askere dönüştürmek için harcanan çabanın onda biriyle ordunun işlevselliği on kat arttırılabilir. Sosyo-ekonomik açıdan geri bırakılmış toplumun zorunlu askerlik hizmeti yoluyla olumlu anlamda biçimlendiği düşüncesi asla geçerli değildir. Bunun kanıtı, nesillerdir askerlik hizmetini tamamlamış erkeklerin yönlendirdiği günümüz toplumunun mevcut düzeyidir. Askerliğin insanı adam ettiğine ilişkin inanç, bütünüyle temelsizdir. 19 yaşına kadar cahil bırakılmış genç erkekleri dayatma yoluyla, on beş ay içerisinde bilinçlendirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, 460 gün boyunca izmarit toplayarak mıntıka temizliği yapmış olanla, kanalizasyonu denize akıtan aynı kişidir. Dolayısıyla 460 gün boyunca vatan sevgisi aşılanan insanla, devletine kazık atan aynı kişidir. Dolayısıyla 460 gün boyunca vatandaşını adam etmek için uğraşanla insani gelişmişlik endeksinde dünya 84. olan aynı ülkedir. Ordu, zorunlu katılımlara ihtiyaç duyamayacak kadar ciddi bir kurumdur. Aldığımız eğitimin süresi on haftadır. Çağdaş hiçbir ordu on haftalık ve erlere güvenerek varlığını sürdüremez. Kahramanlık şiirleri okuyan ve komando üniforması giymiş beş yaşındaki çocuklar kadar asker olan bizler, bu vatan için öleceğiz. Çünkü ne savaşmayı biliyoruz ne de hayata dair bir umudumuz var!"
Asil.
Hakan Günday'ın depresif kitaplarını okumak bir duyguyu tatmin etmek gibi. Bir süre ara verince boşluk oluşturuyor. Yeniden Hakan Günday okuyasım geliyor. Ama ilginç olan kitaplarının konularını ve akıcılığını beğenmiyorum.
annelerinin dokuz ay on gün boyunca taşıdıkları bedenlerini babaları devralmıştı. oğullarını içlerine alıp saklama sırası onlardaydı.tabii,adını öğrendiğim an unuttuğum yaklaşık iki bin kişi arasında herhangi bir generalin çocuguyla karsılasmamıstım. onlar da babalarının karnında olmalıydı. galiba sadece biz doğmuştuk
Hakan Günday'a Azil'den sonra bir ara vermiştim. Azil benim için en iyisiydi. Ve bu kitabın Azil ile ilgili olduğuna dair bir kaç ipucu aldıktan sonra okumaya karar verdim. Okumaya başladığımda bir kez daha şaşırdım. Hakan Günday, sanki, kimsenin yazmaya yanaşmadığı yerlerde yazıyor.
Kitap askerlik ile başlıyor. Soğuk ve şizofreni. Az'da olduğu gibi Doğu ile şaşırtıyor Günday. Gene güçlü cümlelerle etkiliyor okuyucuyu. Kendi dilinde, kelimeleriyle klasik bir Hakan Günday yapıtı.
-Azil ve Ziyan ile ilgili spoiler içerebilir.-
Ancak Azil'deki belirsizlik, bulantı, kayboluş burada yok. Tatmin edici bir bağlantı yok kitaplar arasında. Bir çift Stan Smith yeterli değildi benim için ya da bütün o keskinliği ile askerlik, Ekber, soğuk hiç yaşanmamış değildi. Gerçek olarak kalmalıydı. Azil bir çıkış olmamalıydı. Zekice değildi Azil'de olduğu gibi. Yeterli olmayan bir şeyler vardı.
-Azil ve Ziyan ile ilgili spoiler içerebilir.-
Ecce Homo!
tahminimden çok daha iyi bir kitaptı...azil'den önce okusam belki daha iyi olacaktı ama bu haliyle bile beni sarstı.en vurucu cümleleri kinyas ve kayra'ya saklamış diye düşünüyodum hakan günday,ama burda sisteme balta vuranlar çokmuş be a.k !
zoruna mı gitti ?
Askerliğimi yaparken okuduğum bir kitap.Konusunu bilmeden almıştım ne tesadüf olmuştu.İlginç bir kitap.
Hakan Günday'ın kurgusu başarılı romanlarından biri daha.. Yine de para kazanma kaygısı güttüğünden hoşuma gitmedi.
Hakan Günday'ın en etkilendiğim kitabıdır. Çok gerçek, çok hayal, harika bir anlatım. Tabi öncesinde Azil okunmalıdır mutlaka.
Karton Cilt, 272 sayfa
2009 tarihinde, Doğan Kitap tarafından yayınlandı