Cesur Yeni Dünya

En Son Değerlendirmeler

8 puan

Çok beğendim!

10 puan

Bayıldım.

8 puan











Distopya kategorisinin önemli temsilcilerinden Cesur Yeni Dünya'da Aldous Huxley 20.yy başlarında kaleme aldığı romanıyla kuşkusuz gerçekleşmesi en olası 'distopya' örneğini yazmış. Sıklıkla kıyaslandığı Orwell'in 1984 ündeki kadar baskıcı ve totaliter bir devlet yok. Okuyanlar hatırlayacaktır Orwell'in 1984 adlı kitabında her türlü baskıcı rejime karşı olduğunu anlıyordunuz fakat Cesur Yeni Dünya'nın anti-ütopya olduğunu anlamak bile ilk başta çok zor zira burada hastalık yok, savaş yok, işçiler isyan etmiyor burada insanları özgürleştirerek dev bir yetimhaneyi yönetiyor aslında devlet. İnsanlar birbirleriyle konuşuyor, cinsellik konusunda hiç bir kısıtlama yaşanmadan dileyen dilediğiyle beraber oluyor fakat yaşanan bu ilişkiler sırasında sevgili olunması yani duygusal hislerin yaşanması duyulmuş şey değil.

Kitabın geçtiği zaman seri üretimi başlatan Ford'dan sonra 632 yılı, toplumsal düzenin sağlıklı koşumu için 2 milyar insanla standart tutulan bir nüfusla üretimi buna göre kontrol eden bir devlet yönetimi. F.S 632 yılında seri üretim halinde insanlar üretilip, çeşitli kimyasallar yardımıyla daha bedeni oluşmadan bu insanların ömürlerini sürdürecekleri sosyal sınıfları, zekaları ve fiziksel özellikleri belirleniyor. Nihai istikrarın sağlanması için biyoloji mühendisliğinin klonlama yöntemi ve bireyin oluşumundan itibaren çeşitli yollarla sağlanan koşullandırma ile her sınıf toplum düzeni içindeki yerini ezberliyor. Bebeklikten itibaren yeni yetişen nesillere hipnopedya(uykuda öğretim) yoluyla tüketim, itaat, mutluluk ve serbest cinsellik telkin edilir. Küçük yaşlardan itibaren gün ve aylara uygulanan belirli bir düzen sayesinde biyolojik gelişimlerini sağlayınca da buna inanır hale geliyorlar. Tüm yaşamları bunun üzerine kurulu ve planlanmış ki insan, inandığı şeyleri inkar etmekten onu sorgulamaktan korkan bir varlıktır.

Cesur Yeni Dünya'da yapay yollarla modern bir kast sistemi oluşturuluyor. İnsanların sosyal statülerini belirleyen sınıfları yaşam koşulları iyiden kötüye doğru; Alfa, Beta, Gama, Delta ve Epsilon olarak sıralayabiliriz ayrıca bu sınıfların artı ve eksi olarak değerlendirilmesi var yani; alfa artı sınıfına mensup bir kişi en üst sınıfı, toplumu yönetip entelektüel bir yapıya sahip sınıfı temsil ederken, epsilon eksi sınıfına mensup bir kişi okuma yazmayı dahi bilmeyen ve sosyal yaşamda asansör görevlisi ya da temizlikçilik gibi alanlarda çalışarak düşünüşe yer bırakmayan işlerde çalıştığını söyleyebiliriz. Fakat bir gama veya epsilon beta ya da alfa olmayı arzu etmiyor, örneğin, " alfaların bir alt sınıfı olan betalara şartlandırma merkezlerinde sınıf bilinci derslerinde otuz ay süresince yüz yirmi kez, haftada üç kere şu cümleler dinletilmiştir; "alfa çocukları gri giyerler. Bizden çok daha sıkı çalışırlar, çünkü korkulacak kadar zekidirler. Gerçekten beta olduğum için öyle mutluyum ki. Çünkü o kadar ders çalışmıyorum. Üstelik biz gamalar ve deltalardan çok daha iyiyiz. Gamalar aptaldırlar ve hep yeşil giyerler. Delta çocuklar da haki giyerler. Yok, hayır hayır. Delta çocuklarıyla oyun oynamak istemiyorum. Epsilonlar daha da kötüdürler. Okuyup yazamayacak kadar aptallar. Üstelik siyah giyerler ki siyah canavarca bir renktir. Beta olduğum için öyle mutluyum ki..." Uykuda öğretimle bu şekilde yetkin güçler küçüklüğünden itibaren belki biri, bir şey belki de tanrının ta kendisi olup aynı şeyleri fısıldayıp durmuş kulağına. Bu telkinlerin etkisiyle yapay mutlulukla yaşayan, mutlu olduğuna kendisine verilen serbest cinsellik, soma adındaki bir uyuşturucunun serbest tüketimi ve rekabetin olmadığı bir çalışma alanı ile inanan bir kitle yığınını hayal edebiliriz.

Hayatın her yönü toplumsal yarar düzeyinde olan bu anti-ütopyada birey silinmişken geçmişin de kaybolduğu, Shakespeare ve Dante gibi yazarların yasaklanarak geçmişe sempati duyulmasının engellendiğini görüyoruz. Bununla beraber doğumun, ebeveyn olmanın komik olduğu hatta seri üretimin karşısında ilkel görünüp, komik bulunduğu bir gelecek senaryosu Cesur Yeni Dünya.

Karakterlere gelirsek ise, Helmholtz Watson, Bernard, Lenina ve yerli John'un ön planda olduğunu söyleyebiliriz.
Helmholtz ve Bernard'ın kitapta dördüncü bölümden itibaren başlayan karşılaşmalarında şöyle bir durum var; Helmholtz fiziksel ve zihinsel anlamda kendi sınıfındakilerden çok üstün. Kimileri onun alfa artı olması gerektiğini söylüyor. Bu nedenle kendisinin yakışıklılığını kıskanan çok. Onun aksine Bernard ise fiziksel olarak alt sınıfları andırırcasına kısa boylu ve bu sebeple kendisiyle eş sınıftaki betalarla toplumsal yaşamda problemler yaşıyor. Bu iki karakterde bu nedenlerle yalnızlık çekiyor ve toplum içinde, toplum için var olan organizmalar değilde o toplum içinde yalnız olan bireyler olduklarını fark ediyorlar. Böylece insan üretimi yapılan yani yapay üretimle insan klonlanan bir dünyada, duyguların soğurulduğu sistemde yaşarlarken içlerinde bir kıvılcım yakalıyorlar -eksik kalan bir şey- bu şekilde de yakınlaşıyorlar.

Bernard'ın gittiği bir çalışmada karşılaştığı modern toplumdan ayrı yaşayan, İsa'ya ve tanrıya inanan kabilelerin birinde karşılaştığı John ise kabilede yaşaması itibariyle doğumla dünyaya gelen, Bernard'ın ilgisini çekip o modern dünyaya alıp götürdüğü bir karakter. Shakespeare okuma fırsatı bulan ve onun eserlerini ezbere bilen, beyaz olması nedeniyle bulunduğu kabilede yalnızlık yaşamış ve yerleşmiş kurallar nedeniyle dışlanmış; o da Shakespeare'e ve annesine sığınmış. İşte bu bölümde okuyucu ilkel ve modern dünyanın makaslandığı yerde kalıyor ve duraksıyor; 'peki ya hangisi?' ya da ' gerçekten mutlu veya özgür bir yaşam yok mu?'

Helmholtz güçlü bir karakter izlenimi sererken, kendi içinde yaşadığı çekişmeyle gurursuz davranan Bernard ve saf John'un kaderleri bir noktadan sonra birleşiyor fakat tekrar ayrılıyorlar.


İlk paragrafta bahsettiğim özgürleşmekten kastım tabi ki saf bir özgürlük değil, günümüzde de karşılaştığımız gibi özgür yaşadığına inanan kitle yığınları ve özgür olmadığı yönündeki söylencelere itiraz eden kitle yığınları gibi buradaki yaşamda. Hedonist yaşam günümüzde de nasıl önümüze serildiyse Huxley'de inanılmaz bir öngörü ile yansıtmış bunu ve evet, kitap okumayı çeşitli saçmalıklarla reddeden, sokağa tek başına da olsa çıkmayı reddeden ve eve kapanıp pc başında pinekleyen ve gösterişli bir sosyalleşme olgusunu önümüze seren sosyal medya insanlarının şimdiden buradaki kurgunun zeminini oluşturduğunu söyleyebiliriz.

8 puan

Huxley'in hayal gücüne hayran kalmamak mümkün değil.

10 puan

Muhteşem bir kitap mutlaka herkes okumalı.

9 puan

çok beğendim, son sayfalara gelince bitmesin diye ara verdim galiba:) ya da üşengeçliğimden ama MS 2150'yi sevdiyseniz bu kitabı da okuyun derim

10 puan

Bu kitaba kehanet demek çok yanlış olmaz sanırım. Bilim kurgu ve distopyaları sevenlerin ya da türe yakın hisseden herkesin okuması gereken bir kitap.

7 puan

en güzel distopya örneklerinden biri.

Profil Resmi
9 puan

Türünün en iyi örneklerinden birisi. Özellikle kitabın sonlarına doğru Mustafa Mond ve Vahşi arasındaki diyaloglar, ve Vahşi'nin yaptıkları insanı yoğunca düşünmeye sevkediyor.

11 yıl, 11 ay
Profil Resmi
9 puan

sık sık birlikte anıldığı 1984'den daha iyidir kanımca. 1984 müthiş evet, fakat Cesur Yeni Dünya çok daha geniş bir çerçeveye sahip.

10 puan

Bilim-kurgu sevgime açılan kapı :)

Profil Resmi
9 puan

yazara hayranlık duyulmaması mümkün değil,,,yazıldığı tarihe göre mükemmel kurgu...ve güncel hayatımızı sorgulama imkanı...

8 puan

Ne abuk bitti ya..
Gerçi konuya bak, ne bekliyoruz ki?
Romantik bir kavuşma mı?

Profil Resmi
10 puan

Kendinize bir şeyler katmak istiyorsanız mutlaka bu kitabı okuyun. Vermek istediği mesaj çok güzel.

Profil Resmi
5 puan

.bitmesini istemediğim okurken kurguladigim.muhtesem hayal gücü olan bu kitap

6 puan

Kitabın önsözünü içeriğinden daha çok beğendim.

11 yıl, 10 ay
8 puan

Etkileyici! Telefon ve kötü müzik bağımlısı, kitap okumayan gençler; tüketim çılgınlığı, boşanma oranlarındaki artış, seks odaklı ilişkiler,ekonomiye bağlı kast sistemi...Kitaptaki distopik dünya, kısmen gerçekleşmiş gibi..en büyük eksiğimiz "soma" :D

Profil Resmi
7 puan

Yaratıcı, fakat sistemin içinden çıkılamayacağını belirten umutsuz bir son.

7 puan

Kitap distopya densede ütopya nitelikleri de barındırıyor içersinde. Farklı bir noktadan ele almış yazar. O zamanda değişik teknolojiler hayal etmiş. Acaba Hitlerin probaganda bakanı bu kitabı okudu mu merak ettim.

8 puan

Çok severek okuduğum bir kitap 1948 okuyan kişilerin hemen arkasından mutlaka okuması gereken bir kitap yazıldığı zamana göre teknolojik ilerlemeleri çok güzel yapmış tek eksiği çok basit bir olay örgüsü var mesela adamın birisi varmış yolda yürürken kafasına taş düşmüş ölmüş gibi bu kadar güzel bir kurguya daha iyi bir olay örgüsü beklerdim

10 puan

"Daha önce niye okumadım?" diye kendime kızdığım...müthiş bir yaratıcılık ile yazılmış, inanılmaz bir kitaptı!...

9 puan

Kitabı henüz bitirdim ve bunun üzerine 1984'ü yeniden okumak harika olacak.

Özgür irade, seçimler, mutluluk, inanç, istikrar, uygarlık ve ilkellik ve bir çok konuya değinen yazarın kurduğu bu dünyanın bu kadar detaylı tasarlanması ve müthiş bir incelikle kaleme alması beni hayrete düşürdü. Huxley'in sonradan eklemesine de katılıyorum. Başka bir dünya da eklenebilirmiş ama iyi ki eklememiş. 1932'de basılmış bir kitabın halen bize yabancı gelmeyen çıkarımlar içermesi ise düşündürücü.

8 puan

Yazıldığı döneme bakacak olursak müthiş bir bilim kurgu. Günümüze ışık tutacak seviyede.

8 puan

- "Yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler. Fakat kendi deneyimim beni şu inanca yöneltti: böyle korku ve düşüncelerden apayrı olarak, dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve heveslerden arındıkça Tanrı, gizlendiği bulutların arasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder , görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır; duygular dünyasına canlılığını ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş artık içsel yada dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz -bir gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. Evet, kaçınılmaz bir biçimde Tanrı'ya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle bir mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder."



- "Namusluluk için bir gerekçeniz olurdu!" dedi Vahşi. Utançtan bir parça yanakları kızardı.
"Fakat namus demek tutku demektir, namusluluk demek sinirsel gerginlik demektir. Tutku ve sinirsel gerginlik ise istikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık ise medeniyetin sonu demektir. Bolca tensel günah olmadan kalıcı bir uygarlık kuramazsınız."




Profil Resmi
10 puan

MÜKEMMEL

9 puan

Yazıldığı yıla bakarak söyleyebilirm ki adamın ütopyasına hayran kaldım

10 puan

http://ebediyenedebiyat.blogspot.com/2013/04/cesur-yeni-dunya-aldous-huxley.html

10 puan

değerli bir distopya ve yaratıcı bir konu

8 puan

Çok enteresandı. Bambaşka bir dünyaydı. Farklı bir kurguydu. Üzerine çok tartışılacak, çokça felsefeler üretilecek bir kitaptı. Okumanızı tavsiye ederim.

9 puan

Okunması gerekenlerden.

geri 1 | 2 | 3