VEDAT TÜRKALİ’nin edebiyatımızda klasikleşen eseri Bir Gün Tek Başına, toplumun kargaşasında birbirlerine tutunan insanların dramını ve umudunu anlatıyor:
“Ağır ağır çıktı odadan, banyoya girdi, şofbeni yaktı, suyu açtı. Büyük bir gürültüyle akan suya baktı, elini tuttu, ılıktı tam istediği gibi. Fakat yine de bir türlü giremiyordu suyun altına. Değişmek istemiyorum da ondan. Bu suyla birlikte içindeki her şey akıp gidecek. Sonra yavaşça girdi. Hiçbir şeyin akıp gideceği yok. Ne kolay öyle! Korkaksın da ondan. Her şey hemen değişiversin istiyorsun. Sanki daha mı iyi olurdu?”
VEDAT TÜRKALİ’nin edebiyatımızda klasikleşen eseri Bir Gün Tek Başına, toplumun kargaşasında birbirlerine tutunan insanların dramını ve umudunu anlatıyor:
“Ağır ağır çıktı odadan, banyoya girdi, şofbeni yaktı, suyu açtı. Büyük bir gürültüyle akan suya baktı, elini tuttu, ılıktı tam istediği gibi. Fakat yine de bir türlü giremiyordu suyun altına. Değişmek istemiyorum da ondan. Bu suyla birlikte içindeki her şey akıp gidecek. Sonra yavaşça girdi. Hiçbir şeyin akıp gideceği yok. Ne kolay öyle! Korkaksın da ondan. Her şey hemen değişiversin istiyorsun. Sanki daha mı iyi olurdu?”
Bu kitap sanırım bende iz bıraktı. Yıllar sonra da aklıma gelivereceklerden. Karakterlerin yaşadıklarını sürekli sorguladım. Ya öyle olmasa bu ne rahatlık, bu kadar paranoya neden gibi? Ancak o dönemin şartları ve şimdiki şartlar öyle farklıydı ki. 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini konu alan romanda yasak aşklardan devrim hevesi ile mitingden mitinge koşan karakterler ve bunların tam karşısında yer alan küçük burjuva insanları var. Kitabı okumak için sağcı veya solcu olmanıza gerek yok. O dönemin içeriğini ve duygusal çözümlemelerini en iyi anlatan kitaplardan birisiydi bu kitap.
Karton Cilt, 752 sayfa
22Haziran2021 tarihinde, Ayrıntı Yayınevi tarafından yayınlandı